Kültür Sanat

Edip Cansever: Kelimelerin ters yüz olduğu adam

Edip Cansever, modern Türk şiirinin en sıra dışı ve en kırılgan seslerinden biriydi. Ne tam anlamıyla bir romantikti, ne de soğuk bir entelektüel. Onun dizelerinde, hem kalabalıkların uğultusu hem de bir insanın içinden geçen sessiz, kimsesiz cümleler vardı. Peki Edip Cansever kimdir? Detayları haberimizde...

Edip Cansever, 1928 yılında İstanbul’da doğdu. Şiire genç yaşta yöneldi ama hiçbir zaman “şiir yazan biri” olmakla yetinmedi. O, şiiri neredeyse yaşamanın başka bir biçimi haline getirdi.

İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra Kapalıçarşı’da antikacı dükkânı işletti — ama aslında onun asıl işi her zaman insanı ve anlamı kazımak oldu.

İkinci Yeni’nin sessiz yıkıcısı

Cansever, edebiyat tarihinde “İkinci Yeni” akımı içinde anılsa da, bu kalıba hiçbir zaman tam sığmadı. Cemal Süreya'nın dediği gibi: “Cansever, İkinci Yeni’nin hem içinde hem dışında bir adamdır.”

Soyut imgelerle, anlamı sürekli kaydıran yapılarla yazdı ama toplumsal yabancılaşmayı, insanın parçalanmışlığını hep merkeze aldı. Onun şiiri sadece duygu değil, düşünceyle de örülüdür. Bu yüzden okuru sarsar ama kolayca avutmaz.

En çok bilinen şiirlerinden biri olan “Masa da Masaymış Ha”, aslında onun poetikasının bir özeti gibidir. Sıradan bir nesneye — bir masaya — yüklediği anlam, onu evrensel bir sembole çevirir.

“Bir masa istiyorum,
içine oturulabilen bir masa...”

Yine “Yerçekimli Karanfil” şiirinde, imkânsız bir aşkın ne kadar fiziksel, ne kadar metafizik olabileceğini gösterir.

Edip Cansever'in şiir kitapları nelerdir?

Edip Cansever’in başlıca şiir kitapları arasında şunlar yer alır:

  • İkindi Üstü (1947)
  • Yerçekimli Karanfil (1957)
  • Tragedyalar (1974)
  • Ben Ruhi Bey Nasılım (1976)
  • Bezik Oynayan Kadınlar (1980)
  • Oteller Kenti (1985)

“Ben Ruhi Bey Nasılım” kitabı, modern şiirde bir karakterin iç dünyasını bu kadar çok katmandan işleyen nadir eserlerden biridir.

Ne çok acı, ne çok insan

1986 yılında hayata veda ettiğinde geride ne şairane pozlar ne de edebiyat sosyetesine ait anılar bıraktı.
Ama kelimelerin kalbine bırakılmış çok sayıda çatlak, yarık ve yankı bıraktı. Onun şiiri bugün bile, bir yalnızlığın içinden geçip gelen sade bir cümle gibi dokunuyor insana:

“İnsan yaşadığı yere benzer / O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer.”