Magazin

Hollywood’un en güzel kadını: Angelina Jolie’nin hayat hikayesi…

Oscar’lı oyuncu, yönetmen ve Birleşmiş Milletler elçisi Angelina Jolie, dışarıdan kusursuz görünen hayatının ardında çocukluk travmaları, uzun yıllar süren depresyon, sağlıkla ilgili zor kararlar ve Brad Pitt ile yıllara yayılan hukuki savaşlarla mücadele etti.

Dışarıdan bakıldığında Angelina Jolie, Hollywood’un “her şeye sahip” yıldızlarından biri gibi görünüyor. Oscar’lı bir oyuncu, saygın bir yönetmen, Birleşmiş Milletler elçisi, altı çocuk annesi ve küresel bir ikon… Ancak bu parlak vitrinin ardında, yıllar boyunca bastırılmış acılar, ruhsal çöküşler, aile travmaları ve bitmeyen hukuki savaşlarla örülü son derece karmaşık bir hayat yatıyor.

Şöhretten önce gelen yalnızlık

Angelina Jolie, 4 Haziran 1975’te Los Angeles’ta oyuncu Jon Voight ve Marcheline Bertrand’ın çocuğu olarak dünyaya geldi. Henüz bir yaşını doldurmadan anne ve babası ayrıldı. Jolie, çocukluğunu büyük ölçüde annesi ve ağabeyiyle geçirdi; babası ise hayatında daha çok kısa ziyaretler ve kameralara yansıyan anlarla yer aldı.

Bu mesafe, ilerleyen yıllarda baba-kız ilişkisini daha da karmaşık hale getirdi. Jolie, kariyerinin başında “ünlü bir soyadının gölgesinde” anılmamak için Voight soyadını kullanmadı. Aralarındaki kırılgan bağ, zaman zaman onarılsa da hiçbir zaman tam anlamıyla istikrara kavuşmadı.

Ergenlikte başlayan depresyon

Jolie, henüz 13 yaşındayken depresyonla tanıştı. Beverly Hills Lisesi’nde akran zorbalığına maruz kaldı, içine kapandı ve ölüm fikrine takıntılı hale geldi. Hatta bir dönem cenaze müdürü olmayı hayal edecek kadar karanlık düşüncelerle baş etmeye çalıştı.

20’li yaşlarına geldiğinde Hollywood’da yükselmesine rağmen bu ruh hali değişmedi. Uykusuzluk, yeme bozukluğu, madde kullanımı ve kendine zarar verme davranışlarıyla mücadele etti. Kendi ifadesiyle, “başarılıydı ama mutlu değildi.” Şöhret, Jolie’yi iyileştirmek yerine daha da yalnızlaştırmıştı.

Bu kırılma noktası, insani yardım çalışmalarıyla değişti. Savaş bölgelerinde mülteci kamplarını ziyaret etmesi ve Kamboçya’da Maddox ile tanışması, Jolie’nin hayatını yeniden anlamlandırmasını sağladı. O günden sonra kendine zarar vermeyeceğine dair net bir karar aldı.

Zirvedeyken gelen çöküş

Angelina Jolie, “Girl, Interrupted” filmiyle Oscar kazandığı dönemde bile içsel bir boşluk hissiyle boğuşuyordu. Kariyerinin zirvesindeyken intiharı ciddi şekilde düşündüğünü ve bir noktada “başkasının bunu yapmasını” bile aklından geçirdiğini yıllar sonra açıkça dile getirdi.

Bu itiraflar, Jolie’yi yalnızca bir yıldız değil, ruh sağlığı konusundaki tabuları yıkan cesur bir figür haline getirdi.

Annesinin ölümü ve kanser korkusu

2007’de annesi Marcheline Bertrand’ı yumurtalık kanseri nedeniyle kaybetmesi, Jolie’nin hayatındaki en büyük yıkımlardan biri oldu. Ailesindeki yoğun kanser geçmişi nedeniyle genetik test yaptırdı ve yüksek risk taşıdığını öğrendi.

Bu süreçte radikal kararlar aldı: Önleyici çift mastektomi ve ardından yumurtalıklarının alınması. Jolie, bu kararlarını kamuoyuyla paylaşarak pek çok kadının bilinçlenmesine katkı sağladı.

Jolie, 2025’in son ayında Time dergisinin Fransa edisyonunun kapağında ilk kez mastektomi izlerini kamuoyuyla paylaşarak, meme sağlığı ve kanser taramaları konusundaki farkındalığı artırmaya çalıştı.

Harvey Weinstein iddiaları

Jolie, kariyerinin başlarında Harvey Weinstein ile yaşadığı olumsuz deneyimi yıllar sonra kamuoyuyla paylaştı. Yaşadıklarını açık bir saldırıdan ziyade, “sürekli sınır ihlali” olarak tanımladı. Bu deneyim sonrası Weinstein’la bir daha çalışmamayı seçtiğini ve çevresindekileri uyardığını söyledi.

Bu açıklamalar, #MeToo hareketiyle birlikte yeniden gündeme geldi ve Hollywood’daki güç dengelerine dair tartışmaları derinleştirdi.

Üç Evlilik, üç ayrılık

Jonny Lee Miller ve Billy Bob Thornton ile yaptığı evlilikler kısa sürdü. Jolie, bu ilişkileri gençlik ve kişisel dönüşüm süreçlerinin bir parçası olarak değerlendirdi.

Ancak Brad Pitt ile yaşadığı ayrılık, bambaşka bir boyuta ulaştı. Uzun süren velayet davaları, Miraval malikanesi üzerinden açılan davalar ve kamuoyuna yansıyan suçlamalar, bu süreci Hollywood tarihinin en çalkantılı boşanmalarından biri haline getirdi.

“Yuva yıkan kadın” damgası

Brad Pitt ve Jennifer Aniston’ın boşanmasının ardından Jolie, medyada hızla “öteki kadın” olarak konumlandırıldı. Oysa Jolie, Pitt evliyken bir ilişki yaşadığını defalarca reddetti. Buna rağmen yıllar boyunca magazin basınının hedefi oldu; kadınlar arasında taraf tutulan bir hikâyenin merkezine yerleştirildi.

Jolie, bu dönemi kendi kabuğuna çekilerek ve kamuoyunun algısından bilinçli şekilde uzak durarak atlatmaya çalıştı.

Şiddet iddiaları ve bitmeyen hukuki savaş

Jolie, 2016 yılında Fransa’dan Kaliforniya’ya yapılan özel bir uçuş sırasında Brad Pitt’in kendisine ve çocuklara fiziksel ve sözlü şiddet uyguladığını öne sürerek boşanma davası açtı.

Pitt bu iddiaları reddetti ancak alkolle ilgili ciddi sorunlar yaşadığını kabul etti. Olayın ardından çocuk koruma birimleri ve savcılık tarafından soruşturmalar yürütüldü, ancak Pitt hakkında cezai bir işlem yapılmadı.

Yıllar süren dava süreci boyunca Jolie, konuyla ilgili açıklamalarında son derece temkinli bir dil kullandı; çocuklarını koruma sorumluluğunun kararlarında belirleyici olduğunu vurguladı. Aralık 2024’te çift, uzun süren boşanma davasını resmen sonlandırsa da, Fransa’daki Miraval malikanesiyle ilgili hukuki ihtilaflar halen ayrı bir dosya olarak devam ediyor.