Amerikan siyasetinin "altın çocukları" olarak bilinen Kennedy ailesi, İrlandalı bir göçmen kökenden gelerek dünyanın en güçlü koltuklarına oturdu. Ancak bu görkemli yükseliş; suikastlar, gizemli uçak kazaları ve saklanan aile dramlarıyla öyle büyük bir trajedi yumağına dönüştü ki, dünya bu durumu artık sadece "şanssızlık" ile açıklayamıyor.
19. yüzyılda Boston’a göç eden İrlandalı bir aileden, Amerika’nın en etkili siyasi hanedanına dönüşen Kennedy sülalesi, her zaman bir misyon ve hırsla hareket etti. Baba Joseph Kennedy, dokuz çocuğunu da "süper insan" ve "yenilmez" olduklarına inandırarak büyüttü.
Ancak ailenin patriği olan Joe’nun bu aşırı hırsı, çocuklarını sadece başarının zirvesine değil, aynı zamanda korkunç felaketlerin de kucağına itti. Tarih boyunca ailenin başına gelenler incelendiğinde, bu trajedilerin bir "lanet" olup olmadığı sorusu bugün bile ciddiyetini korumaya devam ediyor.
Suikastlar ve uçak kazaları
Ailenin en parlak döneminde yaşanan iki büyük suikast, sadece aileyi değil tüm dünyayı sarsmıştı. 1961 yılında ABD'nin en genç seçilen başkanı olan John F. Kennedy, 1963'te Dallas'ta düzenlenen bir konvoy sırasında uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti.
Bu acı olaydan sadece beş yıl sonra, abisinin bayrağını devralan ve başkan adayı olan Robert F. Kennedy de bir seçim konuşmasının hemen ardından vurularak öldürüldü.
Ancak ailenin kaderi sadece kurşunlarla değil, uçak kazalarıyla da çizilmişti. II. Dünya Savaşı’nda uçağı infilak eden en büyük oğul Joseph Jr., 1948’de düşen uçakta hayatını kaybeden Kathleen ve 1999’da Atlas Okyanusu’na çakılan JFK Jr., bu "lanetin" havacılık tarihindeki sarsıcı halkaları oldular.
Kapalı kapılar ardındaki dramlar
Kennedy ailesinin dışarıya yansıyan ışıltılı hayatının arkasında, bazen siyasi ölümlerden daha ağır kişisel dramlar saklıydı. Ailenin en büyük kızı olan Rosemary Kennedy’nin hikayesi, bu trajedilerin en hüzünlülerinden biridir.
Gençlik yıllarında "kontrol edilemez" bulunduğu gerekçesiyle babası tarafından hatalı bir lobotomi operasyonuna zorlanan Rosemary, bu işlem sonrası konuşma ve hareket yetisini tamamen kaybetti ve hayatının 60 yılını bir bakım evinde gözlerden uzak geçirdi.
Benzer şekilde, ailenin sonraki kuşaklarında da uyuşturucu kullanımı, kayak kazaları ve intiharlar peş peşe geldi. 2012 yılında RFK Jr.’ın eşi Mary Kennedy’nin intiharı ve torun kuşağındaki boğulma vakaları, bu karanlık bulutun ailenin üzerinden bir türlü dağılmadığını gösterdi.
Lanet mi yoksa aşırı güç ve risk mi?
Bugün ailenin yaşayan üyelerinden Robert F. Kennedy Jr., hem suikastların arkasında büyük komplolar olduğuna inanıyor hem de ailenin yaşadığı bu süreçleri açık bir şekilde göğüslemek zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Birçok tarihçi ve septik ise, ortada metafizik bir lanet olmadığını; ailenin sahip olduğu devasa para ve gücün getirdiği aşırı riskli yaşam tarzının bu sonuçları doğurduğunu savunuyor.
Onlara göre, Kennedy ailesinin en büyük "laneti", her zaman sınırları zorlamaları ve rekabetçi yapılarıyla kendilerini tehlikenin tam ortasına atmalarıdır. İster bir kader olsun isterse bir rastlantı, Kennedy kan bağı Amerikan tarihinin en hüzünlü efsanesi olmaya devam ediyor.