Gün içinde yeterince yemek yemesine rağmen kısa süre sonra yeniden acıktığını söyleyenlerin sayısı giderek artıyor. Bu durum çoğu zaman “irade eksikliği” olarak yorumlansa da uzmanlara göre mesele bundan çok daha karmaşık. Sürekli açlık hissi; hormonlar, uyku düzeni, stres seviyesi ve beslenme alışkanlıklarının iç içe geçtiği çok boyutlu bir tabloya işaret ediyor.
Açlık yalnızca mideyle ilgili değil
Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşegül Akkaya Erden, açlığın sanıldığı gibi yalnızca midenin boşalmasıyla ortaya çıkan basit bir duygu olmadığını vurguluyor. Açlık ve tokluk hissinin, beynin kontrol ettiği karmaşık bir sistem tarafından yönetildiğini belirten Erden, bu sürecin merkezinde leptin ve ghrelin hormonlarının bulunduğunu ifade ediyor.
Leptin hormonu beyne “tokum” sinyali gönderirken, ghrelin açlık hissini tetikliyor. Bu iki hormon arasındaki denge bozulduğunda kişi yeterince beslenmiş olsa bile kendini sürekli aç hissedebiliyor. Modern yaşam tarzı ise bu hassas dengeyi kolayca altüst edebiliyor.
Gece geç yatmak açlık hissini tetikliyor
Diyet Uzmanı Erden’e göre sürekli açlık hissinin en önemli nedenlerinden biri uyku düzensizliği. Gece geç saatlere kadar uyanık kalmak, sık sık bölünen uyku ve yeterli derin uykuya geçememek, leptin seviyesinin düşmesine yol açıyor. Bu da kişinin tok olmasına rağmen aç hissetmesine neden oluyor.
Erden bu durumu, “Özellikle gece geç yatmak, leptin seviyelerini düşürerek kişinin tok olmasına rağmen aç hissetmesine yol açar. Aynı zamanda ghrelin seviyesi yükselir ve gün içinde sürekli atıştırma isteği ortaya çıkar” sözleriyle açıklıyor.
Uyku düzeni bozuldukça bedenin verdiği sinyaller de karışıyor. Bu da iştah artışı, tatlı isteği ve sık acıkma gibi sonuçları beraberinde getiriyor.
İşlenmiş gıdalar açlığı besliyor
Sürekli açlık hissinin bir diğer önemli nedeni ise ultra işlenmiş gıdaların beslenme düzeninde giderek daha fazla yer alması. Paketli ürünler, fast food, rafine karbonhidratlar ve şekerli içecekler kan şekerini hızlı yükseltip kısa sürede düşürüyor.
Bu durumun beyin tarafından “acil enerji ihtiyacı” olarak algılandığını belirten Erden, “Kan şekeri düştüğünde beyin yeniden açlık sinyali üretir. Bu döngü, bireyin gün boyu sürekli bir şeyler yeme isteği duymasına yol açar” ifadelerini kullanıyor.
Uzmanlara göre bu gıdalar aynı zamanda beynin ödül merkezini güçlü biçimde uyarıyor ve tüketim isteğini artırıyor.
Stres iştahı yönetiyor
Yoğun iş temposu, ekonomik kaygılar ve şehir yaşamının baskısı, kronik stresi kaçınılmaz hâle getiriyor. Stres anında yükselen kortizol hormonu ise iştah üzerinde belirleyici rol oynuyor.
Erden, bu durumu şöyle özetliyor:
“Stres anında yükselen kortizol hormonu, özellikle yağlı ve şekerli yiyeceklere karşı ilgiyi artırır. Kişi fiziksel olarak aç olmadığı hâlde yeme davranışına yönelir.”
Bu tablo uzun vadede duygusal yeme alışkanlığını güçlendiriyor ve açlık hissinin daha sık yaşanmasına neden oluyor.
Çözüm tek bir adımda değil
Uzmanlara göre sürekli açlık hissi, yalnızca yanlış beslenme alışkanlıklarıyla açıklanamaz. Uyku kalitesi, stres düzeyi, hormon dengesi ve yaşam tarzı bu sürecin temel belirleyicileri arasında yer alıyor.
Erden, çözüm için tek yönlü yaklaşımlardan kaçınılması gerektiğini belirterek, “Bu problemle başa çıkmak için bütüncül bir yaklaşım şart. Uyku düzeninin iyileştirilmesi, işlenmiş gıdaların azaltılması ve stresin yönetilmesi açlık-tokluk dengesinin yeniden kurulmasına yardımcı olur” dedi.
Uzmanlar, kişinin fizyolojik açlık ile duygusal açlığı ayırt etmeyi öğrenmesinin ve beden sinyallerini doğru okumaya başlamasının sürecin en kritik adımlarından biri olduğunu vurguluyor.








