Saatler ilerliyor, alevler sarp yamaçları tırmanıyor ama gökyüzünde tek bir yangın söndürme uçağı görünmüyor. Resmi açıklamalar hava araçlarının bölgede olduğunu söylese de, sahada görev yapan ekipler ve vatandaşlar bu müdahaleyi ne görüyor ne de hissediyor.
Sabah saatlerinden bu yana yangın bölgesinde canlı yayın yapan gazeteciler, bölgeye hava müdahalesinin hâlâ ulaşmadığını belirtti. Vatandaşlar ise kendi imkanlarıyla alevlere karşı savaşıyor. Motokuryeler, itfaiyecilere su ve ayran taşırken, çiftçiler traktörlerine bağladıkları tankerlerle yangın alanına koştu.
"Uçaklar Nerede, Vatandaş Nereye Kadar?"
SÖZCÜ sunucusu Gülinay Selçuk, canlı yayında isyan etti:
“O yamaçlara 1-2 vatandaş mı tırmanacak? Kıvılcımın nasıl bir anda dağı sardığını gördük. Bu hızla ancak hava müdahalesi baş edebilir. Ama ortada uçak yok!”
Gazeteci Serap Belovacıklı'nın "Deprem olur, vatandaş koşar. Yangın olur, vatandaş koşar. Darbe olur, vatandaş koşar. Her şeyi Allah’tan ya da vatandaştan bekleyecekseniz, millet sizi niye seçti?" sözleri sosyal medyada geniş yankı uyandırdı.
Göz Göre Göre Büyüdü
Yangının hızla yayıldığı Gürsu Iğdır köyü çevresinde insanlar, devlet kurumlarından önce harekete geçti. İtfaiye ve orman işçilerine destek olmak için motokuryeler adeta lojistik zincir oluşturdu. Aynı seferberlik Bilecik’in Osmaneli ilçesinde de yaşandı. Çiftçiler, su tankerlerini traktörlerine bağlayarak, kilometrelerce öteden alevlerin üzerine yürüdü.
Sabah Denmişti, Ama...
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, sabah saatlerinde yaptığı açıklamada, "Gün doğumuyla birlikte hava araçlarımız etkin bir şekilde devreye girecek" demişti. Ancak saatler geçmesine rağmen herhangi bir hava müdahalesi gerçekleşmedi. Bölgedeki ekipler bu bekleyişin, yangının kontrolünü daha da zorlaştırdığını söylüyor.
Bu Kader Değil, İhmal
Birçok vatandaş için bu manzara artık tanıdık: Afet olur, yardım gecikir. İhmal olur, acı büyür. Depremde, selde, yangında hep aynı tablo: Devletin geciken eli, vatandaşın tükenmeyen çabası.
Bugün sokakta, yayında, sosyal medyada en çok sorulan soru şu:
“Bunları yaşamaya mecbur muyuz?”