Yılbaşı geceleri sadece partilerden ibaret değildir; bazen en büyük kutlama, pijamalarla koltuğa gömülüp ruhumuzu iyileştiren o tanıdık hikayelere sığınmaktır. Romantik komedi türünün altın çağını yaşadığı yıllardan günümüze kalan bazı filmler var ki, onlar olmadan bir kış mevsimi düşünülemez. Kaderin cilvelerine, tesadüflerin gücüne ve aşkın her zaman bir yolunu bulduğuna inanmak istiyorsanız, ekranın başına geçin.
Love Actually
Listenin açılışını, yılbaşı filmlerinin tartışmasız kraliçesi "Love Actually" (Aşk Her Yerde) ile yapmak bir gelenektir. Londra'da Noel arifesinde geçen ve birbirine teğet geçen hayatları anlatan bu modern klasik, aşkın sadece romantik değil; kardeşçe, dostça ve bazen de platonik hallerini en saf haliyle sunar. Kapı eşiğinde kartonlarla yapılan o sessiz ilan-ı aşk sahnesi veya havaalanındaki kavuşmalar, "aşk gerçekten de her yerdedir" tezini kanıtlarcasına içinizi ısıtır. Hugh Grant'in başbakan olarak dans ettiği sahne ise yüzünüzde istemsiz bir gülümseme bırakır.
Serendipity
Eğer "Doğru zaman, doğru insan" fikrine tutkunsanız, "Serendipity" (Tesadüf) filmi ruh eşinizi arama umudunuzu körükleyecek en iyi ilaçtır. New York'ta son kalan bir çift eldiveni almak isterken tanışan Jonathan ve Sara'nın, numaralarını bir kağıt paraya ve bir kitabın içine yazıp "Kaderimizde varsa karşılaşırız" diyerek ayrılmaları, romantizmin zirvesidir. Yıllar süren bekleyiş ve o kitabın peşinde geçen bir ömür, izleyiciye şu mesajı verir: Evren, aşıklar için her zaman komplo kurar.
The Holiday
Kışın kasvetinden ve kalp kırıklıklarından kaçmak isteyenler için "The Holiday" (Tatil), sinema tarihinin en iyi "ev değişimi" hikayesidir. Cameron Diaz ve Kate Winslet'ın, hayatlarına reset atmak için evlerini takas etmesiyle başlayan macera, bizi İngiltere'nin o masalsı, karlar altındaki kır evine götürür. Jude Law'ın kapıyı çaldığı o an ve Hans Zimmer'in muazzam müzikleri eşliğinde, aşkın hiç beklemediğiniz bir coğrafyada, belki de karlı bir patikada sizi beklediğine ikna olursunuz.
Just Like Heaven
Romantik komediye biraz fantastik bir dokunuş katan "Just Like Heaven" (Cennet Gibi), Mark Ruffalo ve Reese Witherspoon'un kimyasıyla parlayan, hak ettiği değeri görememiş gizli bir hazinedir. Kiraladığı evde, komada olan eski sahibinin ruhuyla karşılaşan ve ona aşık olan bir adamın hikayesi kulağa tuhaf gelse de, film o kadar naif işlenmiştir ki finalde gözyaşlarınızı tutamazsınız. Bu film, dokunmadan da sevmenin ve imkansız görünen engelleri aşmanın en tatlı kanıtıdır.
While You Were Sleeping
Ve 90'ların nostaljisini özleyenler için, Sandra Bullock'un o masum cazibesiyle devleştiği "While You Were Sleeping" (Sen Uyurken). Metro gişesinde çalışan yalnız bir kadının, platonik aşık olduğu adamı kurtardıktan sonra yanlışlıkla "nişanlısı" sanılması ve işlerin sarpa sarması... Ancak asıl büyü, Lucy'nin "sahte" nişanlısının erkek kardeşine aşık olmasıyla başlar. Kışın soğuğunda geçen, ailenin önemini vurgulayan ve "Aşk, planladığınız kişiyle değil, hiç hesapta olmayan kişiyle gelir" diyen bu film, final sahnesiyle kalbinizi yumuşacık yapacak.
Kaynak : cine5
