Sosyal bir buluşma, iş görüşmesi ya da randevudan sonra zihninizde oluşan ve sizi rahatsız eden sorgulamaları hemen hepimiz yaşıyoruz. Bilim insanları, bu yaygın "sonrası analiz" fenomeninin ardındaki nörolojik mekanizmayı araştırdı. Yapılan çalışma, bu zihinsel döngünün arkasında beynin ilkel korku merkezi olan amigdalanın ve onun "sosyal beyin" ile olan güçlü bağının yattığını gösteriyor.
Amigdala ve sosyal beyin sürekli iletişim halinde
Northwestern Üniversitesi'nden araştırmacıların yaptığı çalışmaya göre, insan beyninde sosyal etkileşimleri yöneten "sosyal beyin" adlı bölüm, beynin korku ve tehdit algısını yöneten antik bölgesi amigdala ile sürekli ve güçlü bir bağa sahip. Bu sürekli temas, insanın kendini başkasının yerine koyma (empati) ve karşısındakinin ne düşündüğünü anlamaya çalışma becerisini mümkün kılıyor. Ancak bu iletişim ağı aşırı çalıştığında, yararlı bir empati yeteneği yıpratıcı bir zihinsel sorgulamaya dönüşebiliyor.
"Kertenkele beynin" hiperaktivitesi kaygıyı tetikliyor
Halk arasında "kertenkele beyni" olarak da adlandırılan amigdala, tehlike algısı, kaygı ve hayatta kalma reflekslerinin merkezinde yer alıyor. Araştırmada, amigdalanın içinde sosyal davranışlar için kritik rol oynayan "medial çekirdek"e dikkat çekiliyor. Bir buluşma sonrası yaşadığımız her anı tekrar tekrar zihnimizde canlandırmamız, bu çekirdeğin aşırı faaliyete geçmesiyle ilişkilendiriliyor. Bu hiperaktivite, sosyal ortamlardan sonra artan suçluluk, pişmanlık ve değersizlik düşüncelerini tetikleyerek depresyon ve anksiyete ile doğrudan bağlantılı hale geliyor.
Kendimizi sorgulamamız bir zayıflık değil
Uzmanlar, bu kendini sorgulama mekanizmasının aslında bir zayıflık değil, gelişmiş bir bilişsel becerinin yan etkisi olduğunu vurguluyor. Karşımızdakinin ne hissettiğini anlamaya çalışmak, insan düşünme becerisinin ne kadar gelişmiş olduğunun bir göstergesi. Ancak bu beceri, kontrolden çıktığında bizi yıpratan bir sarmala dönüşebiliyor. Araştırma, sosyal etkileşimler sonrası yaşadığımız bu içsel diyaloğun, beynimizin bize bıraktığı evrimsel bir miras olduğunu ve bunu anlamanın, kaygıyla başa çıkmada ilk adım olabileceğini ortaya koyuyor.






