Bazı aşklar vardır; romantik değildir, huzurlu hiç değildir ama tarihe kazınır. Frida Kahlo ve Diego Rivera’nın ilişkisi tam olarak böyle bir şeydi: bir evlilikten çok bir çatışma alanı, bir birliktelikten çok iki dev egonun çarpışması. Ama ne olursa olsun, sanat tarihinin en unutulmaz aşk hikâyelerinden biri hâlâ onlarınki.

İlk karşılaşma

1920’lerin başında Meksika, devrim sonrası kimliğini yeniden inşa etmeye çalışıyordu. Sanat da bu kimliğin merkezindeydi. Diego Rivera o yıllarda ülkenin en büyük yıldızlarından biriydi: devasa freskleri, politik söylemi, kalabalık kişiliğiyle adeta yürüyen bir manifesto.

Frida Kahlo ise henüz 18 yaşında, tıp okumayı düşünen, sivri dilli, erkek egemen entelektüel çevrelerde var olmaya çalışan bir genç kadındı. Diego’yu ilk kez Ulusal Hazırlık Okulu’nun duvarlarını boyarken gördü. Rivera, Frida’nın deyimiyle “bir fil kadar büyük, bir çocuk kadar pervasız”tı.

O gün Frida onu bir idol gibi izledi ama henüz aşk yoktu. Daha çok bir merak vardı. Ve kaderin ironisi: Frida’nın hayatını Diego’ya yaklaştıracak olan şey sanat değil, bedeninin paramparça oluşu olacaktı.

Frida Kahlo Ve Diego Rivera Aşkı (3)

Otobüs kazasıyla başlayan aşk

1925’te geçirdiği korkunç otobüs kazası Frida’nın hayatını ikiye böldü. Omurgası, leğen kemiği, kaburgaları kırıldı; aylarca yatağa bağlı kaldı. Aynaya bakarak yaptığı otoportreler, onun hem hayatta kalma biçimi hem de kimliğini kurma yolu oldu.

İyileşmeye başladığında, resimlerini değerlendirmesi için gittiği tek kişi vardı: Diego Rivera.

Rivera, Frida’nın tablolarına baktı ve çok net bir şey söyledi:

“Bu kız ressam.”

Bu, Frida’nın Diego’ya duyduğu hayranlığın aşka dönüştüğü andı. Diego ise genç, zeki, alaycı ve olağanüstü bir kadının kendisine hayran olmasından hoşlandı. Aralarındaki yaş farkı (20 yaş), fiziksel zıtlık ve karakter uçurumu kimsenin umurunda değildi.

Frida Kahlo Ve Diego Rivera Aşkı

Fil ve güvercinin evliliği

1929’da evlendiklerinde Frida’nın annesi bu evliliği “bir fil ile güvercinin evliliği” diye tanımladı. Haksız da sayılmazdı.

Diego: Sadakatsizliğiyle meşhur, politik, kaba, merkezde olmayı seven.
Frida: Tutkulu, kırılgan, keskin zekâlı, duygusal ama asla edilgen değil.

Evlilikleri baştan itibaren açık ilişki şeklindeydi, en azından Diego için. Diego’nun kadınlarla ilişkileri o kadar sıradandı ki, çevreleri artık isimleri karıştırıyordu. Frida ise bunu kabulleniyor gibi görünse de her seferinde derinden yaralanıyordu.

Frida Kahlo Ve Diego Rivera Aşkı (6)

Diego Frida’yı kız kardeşiyle aldattı

Diego’nun sayısız ilişkisi arasında Frida’yı en çok yıkan şey, kendi kız kardeşi Cristina Kahlo ile yaşadığı ilişki oldu. Bu bir söylenti değil, doğrulanmış bir gerçekti.

Frida bu ihanetten sonra saçlarını kesti, erkek kıyafetleri giydi ve resimlerinde Diego’yu neredeyse bir düşman figürüne dönüştürdü. “Bir yaşamda iki büyük kaza geçirdim,” demişti:

“Biri otobüs kazasıydı, diğeri Diego.”

Bu dönemde Frida da kendi ilişkilerine yöneldi. Erkekler, kadınlar… Cinselliğini saklamadı. En çok konuşulan ilişkisiyse Leon Troçki ile yaşadığı kısa ama tutkulu yakınlıktı. Troçki’nin karısı Natalia’nın evinde, Diego’nun bilgisi dâhilinde yaşanan bu ilişki, dönemin sanat çevrelerinde fısıltıyla dolaşıyordu.

Frida Kahlo Ve Diego Rivera Aşkı (5)

1939’da boşandılar

1939’daki boşanma, Frida için bir ayrılıktan çok içe doğru çöken bir sessizlikti. Diego’nun yokluğu, hayatından bir adamın eksilmesi değil; acısının, öfkesinin ve tutkusunun yönünü kaybetmesiydi. Bu dönemde yaptığı resimler daha sert, daha yalnız ve daha çıplaktı. “İki Frida”, tam da bu ruh hâlinin yansımasıydı: biri Diego’yu hâlâ seven, diğeri ondan kopmaya çalışan iki kadın aynı bedende yan yana duruyordu. Frida artık “Rivera’nın karısı” olmaktan çıkıyor, kendi adıyla, kendi yarasıyla görünür oluyordu.

Diego içinse Frida’sızlık daha sessiz ama eksik bir hâldi. Hayatına devam etti, çalıştı, ilişkilere girdi ama Frida’nın yokluğu onun dünyasında tuhaf bir boşluk bıraktı. Çünkü Frida, Diego’nun yalnızca sevdiği bir kadın değil, kendisiyle yüzleşmesini sağlayan bir aynaydı. Ayrıydılar ama zihinsel olarak hâlâ aynı odadaydılar; biri tuvale baktığında diğerinin gölgesi oradaydı. Bu bağ kopmamıştı, sadece biçim değiştirmişti.

Frida Kahlo Ve Diego Rivera Aşkı (4)

1940’da yeniden evlendiler

1940’ta yolları yeniden kesiştiğinde bu, eski bir hatayı tekrarlamak gibi değildi; daha çok aynı yangına bu kez nereden yanacağını bilerek girmekti. Frida bu defa oyunun kurallarını baştan koymuştu. Maddi olarak birbirlerine bağlı olmayacaklardı, bedenler özgür kalacaktı ama duygusal bağ inkâr edilmeyecekti.

Diego bu şartları kabul etti; belki de ilk kez Frida’yı gerçekten kaybetme ihtimaliyle yüzleştiği için. Yeniden evlendiler ama bu evlilik, toplumun alıştığı anlamda bir birliktelik olmaktan çok uzaktı. Aynı çatının altında iki ayrı dünya gibi yaşadılar.

Bu yıllarda Frida’nın bedeni giderek daha fazla isyan etmeye başladı; ameliyatlar birbirini kovaladı, ağrı kesiciler günlük hayatın parçası hâline geldi. Diego ise bütün kusurlarına rağmen Frida’nın sanatına sarsılmaz bir inançla sarıldı, sergilerinin arkasında durdu, onu “sadece karısı” değil, çağının en özgün ressamlarından biri olarak savundu.

Frida Kahlo Ve Diego Rivera Aşkı (2)

Frida 47 yaşında hayata veda etti

Frida Kahlo 1954’te, 47 yaşında öldü. Cenazesinde Diego ağladı ama asıl itirafını yıllar sonra yaptı:

“Hayatımın en büyük hatası Frida’ya yeterince iyi davranmamaktı.”

Frida öldükten sonra Diego, günlüklerine onun adını defalarca yazdı. Bir yıl sonra evlendi ama hiçbir ilişki Frida’nın yerini doldurmadı.