2025 yılı, sinema dünyasında iddialı yapımların öne çıktığı bir yıl olurken HBO Max kataloğunu da dikkat çeken filmlerle güçlendirdi. Bilim kurgudan psikolojik gerilime, korkudan kara mizaha uzanan bu üç film; güçlü yönetmenleri, çarpıcı hikâyeleri ve tartışma yaratan temalarıyla yılın en çok konuşulan yapımları arasında yer alıyor.
Mickey 17

Oscar ödüllü yönetmen Bong Joon Ho’nun imzasını taşıyan Mickey 17, bilim kurgu türünü kara mizah ve sert toplumsal eleştiriyle harmanlayan çarpıcı bir yapım olarak öne çıkıyor. Film, 2050’li yıllarda insanlığın başka bir gezegeni kolonileştirme çabasını merkezine alıyor. Borçlarından ve geçmişinden kaçmak isteyen Mickey Barnes, “harcanabilir” olarak tanımlanan bir iş için uzay görevine katılıyor. Bu sistemde Mickey’nin görevi son derece net: Ölmek. Her ölümün ardından anıları korunarak yeniden klonlanıyor ve görevine kaldığı yerden devam ediyor.
Ancak işler, Mickey’nin hayatta kalması gereken bir görevden dönmesiyle karmaşık bir hâl alıyor. Çünkü onun yerine yeni bir versiyon çoktan üretilmiş durumda. Film bu noktadan sonra yalnızca bilim kurgu anlatısı olmaktan çıkıyor; kimlik, bireysellik, insan hayatının değeri ve iktidarın etik sınırları üzerine sert sorular sormaya başlıyor. Robert Pattinson’ın farklı Mickey versiyonlarını canlandırdığı performansı filmin en güçlü yanlarından biri olarak öne çıkarken, yapım hem görsel dünyası hem de politik alt metniyle uzun süre akılda kalıyor.
Companion

Companion, teknolojinin insan ilişkileri üzerindeki etkisini rahatsız edici bir gerçeklikle ele alan, temposu giderek yükselen bir bilim kurgu-gerilim filmi. Hikâye, romantik bir kaçamak gibi başlayan bir hafta sonunun kısa sürede kabusa dönüşmesini konu alıyor. Ana karakter Iris, erkek arkadaşıyla birlikte arkadaş grubunun kaldığı izole bir eve gider. Ancak yaşanan şiddetli bir olay, Iris’in sandığı kişi olmadığını ortaya çıkarır.
Film ilerledikçe Iris’in bir “eşlikçi robot” olduğu ve duygularının, zekâ seviyesinin ve davranışlarının bir uygulama üzerinden kontrol edildiği gerçeği açığa çıkar. Bu noktadan sonra Companion, yalnızca bir kaçış hikâyesi anlatmakla kalmaz; “iyi adam” sendromu, kontrol arzusu, teknolojik tahakküm ve özgür irade kavramlarını sert bir dille masaya yatırır. Sophie Thatcher’ın performansı, karakterin dönüşümünü ikna edici biçimde yansıtırken film, finaline doğru feminist alt metni ve karanlık mizahı giderek güçlendirir.
Sinners

Ryan Coogler’ın yazıp yönettiği Sinners, 1930’lar Amerika’sında geçen atmosferiyle klasik korku anlatılarını modern bir perspektifle yeniden yorumluyor. Film, Birinci Dünya Savaşı’ndan dönen ikiz kardeşlerin Mississippi’de kendi eğlence mekânlarını kurma hayaliyle memleketlerine dönmesiyle başlıyor. Ancak bu hayal, geçmişin travmaları ve kasabayı saran doğaüstü bir tehditle kısa sürede kâbusa dönüşüyor.
Sinners, vampir mitolojisini yalnızca korku unsuru olarak kullanmıyor; ırkçılık, sömürü, inanç ve özgürlük gibi temaları hikâyenin merkezine yerleştiriyor. Michael B. Jordan’ın iki kardeşi birden canlandırdığı performansı, filmin dramatik gücünü artırırken; müzik, dönem atmosferi ve metaforik anlatım yapımı klasik bir korku filminden çok daha fazlasına dönüştürüyor. Film, eleştirmenler tarafından yılın en güçlü yapımlarından biri olarak gösterilirken, ödül sezonunda da adından sıkça söz ettirdi.





