Bilim

Homo Erectus: Ateşi çalıp dünyayı fetheden ilk insan

2 milyon yıl hüküm sürdüler, maraton koştular ve belki de ilk kelimeyi onlar fısıldadı. Modern insanın gerçek mimarı.

Modern insan (Homo sapiens) olarak bizler, sadece 300 bin yıldır yeryüzündeyiz ve şimdiden gezegeni tüketmenin eşiğindeyiz. Oysa bizden çok önce, tam 2 milyon yıl boyunca dünyaya hükmeden, Afrika'dan çıkıp Asya'nın uçlarına yayılan bir atamız vardı: Homo erectus. Kelime anlamı "dik duran insan" olan bu tür, sadece bir fosil değil, insanın biyolojik ve kültürel evrimindeki en uzun soluklu başarı hikayesidir. Eğer bugün bilgisayar başında otururken beliniz ağrıyorsa, ateşte yemek pişirebiliyorsanız ve uzun mesafe koşabiliyorsanız, bunu genlerimize kazıyan Erectus'a borçlusunuz. Onlar, primatlıktan çıkıp "insanlığa" atılan o dev adımdı.

Olimpiyat şampiyonu gibi: Kürkünü atan ilk çıplak maymun

Homo erectus'u diğer atalarımızdan ayıran en belirgin özellik, ağaçlardan tamamen inip savanlarda yaşamaya başlamasıydı. Ancak hayatta kalmak için bir devrime ihtiyaçları vardı: Kürklerini kaybetmek. Bilim insanlarına göre Erectus, vücut kıllarını döküp ter bezlerini geliştirerek doğanın en iyi "soğutma sistemine" sahip oldu. Bu sayede, avlarını güneşin altında saatlerce kovalayarak (sürek avı) yorup öldürebiliyorlardı. Kenya'da bulunan ve "Turkana Çocuğu" olarak bilinen 1.6 milyon yıllık iskelet, onların uzun bacaklı, dar kalçalı ve modern bir atlet gibi kusursuz bir koşucu fiziğine sahip olduğunu kanıtladı.

Sessizlik bozuluyor: İlk kelimeyi onlar mı söyledi?

Yıllarca Homo erectus'un sadece hırıltılar çıkaran vahşi bir tür olduğu sanıldı. Ancak son araştırmalar bu algıyı yıkıyor. Beyinlerindeki konuşma merkezi olan "Broca alanı"nın gelişmiş olması ve karmaşık aletler yapabilmeleri, onların ilkel de olsa bir dil konuştuğunu düşündürüyor. Özellikle okyanusları aşıp Girit veya Flores gibi adalara ulaşmak için sal yapmaları gerekiyordu. Bir sal inşa etmek ve onu organize şekilde yüzdürmek, "Bunu buraya bağla" veya "Kürek çek" gibi komutlar olmadan, yani bir dil olmadan imkansızdır. Dilbilimciler buna "Proto-Dil" adını veriyor.

Mutfaktaki devrim: Beynimiz nasıl büyüdü?

Homo erectus'un tarihe attığı en büyük imza, şüphesiz "ateşin kontrolü"ydü. İsrail ve Güney Afrika'daki mağaralarda bulunan yanmış kemikler, onların ateşi sadece ısınmak için değil, yemek pişirmek için de kullandığını gösteriyor. Bu, biyolojik bir kırılma noktasıydı. Pişmiş et ve bitkilerin sindirimi çok daha kolay olduğu için, vücut sindirim sistemine harcadığı devasa enerjiyi beyne yönlendirdi. Bağırsaklar kısaldı, beyin hacmi neredeyse iki katına çıktı. Yani bugün felsefe yapabilen beynimiz, aslında Erectus'un yaktığı o ilk mangal ateşi sayesinde gelişti.

Vahşi doğada ilk merhamet: Dişsiz yaşlıya bakmak

Doğada kural acımasızdır: Zayıf olan ölür. Ancak Gürcistan'ın Dmanisi bölgesinde bulunan 1.77 milyon yıllık bir kafatası (D3444), Homo erectus'un bu kuralı yıktığını gösterdi. Bu yaşlı adam, ölmeden yıllar önce tüm dişlerini kaybetmişti. Vahşi doğada dişsiz bir canlının avlanması veya sert etleri çiğnemesi imkansızdır. Bu durum tek bir gerçeği işaret ediyordu: Kabilenin diğer üyeleri, bu yaşlı adamı yıllarca bakmış, eti onun için çiğnemiş veya yumuşatıp beslemişti. Bu, insanlık tarihindeki ilk "sosyal bakım", "sevgi" ve "merhamet" kanıtı olarak kayıtlara geçti.

Taş Devri'nin İsviçre Çakısı: Aşölyen baltaları

Onlardan öncekiler taşları rastgele kırıp keskin kenar elde ederken, Homo erectus mühendislik harikası bir alet geliştirdi: Aşölyen (Acheulean) el baltası. Gözyaşı damlası şeklindeki bu simetrik taşlar, hem deri yüzmek, hem kemik kırmak hem de kazmak için kullanılıyordu. Bir taşı kafada tasarlayıp simetrik hale getirmek, yüksek bir soyut zeka ve planlama yeteneği gerektirir. Bazı antropologlar, bu estetik baltaların erkekler tarafından dişileri etkilemek için bir "statü sembolü" olarak da kullanıldığını düşünüyor.

Karanlık bir sır: Atalarımız yamyam mıydı?

Etiyopya'da bulunan Bodo kafatası üzerindeki ince kesik izleri, Homo erectus'un karanlık yüzünü ortaya çıkardı. Bu kesikler, bir hayvanın diş izleri değil, başka bir taş aletin izleriydi ve tam da kasların kemiğe bağlandığı yerlerdeydi. Bilim insanları bunun iki anlama gelebileceğini söylüyor: Ya kıtlık zamanlarında hayatta kalmak için yamyamlık yapıyorlardı ya da ölülerini temizleyip gömmek (defleshing) gibi karmaşık bir ritüele sahiptiler. Her iki ihtimal de onların sandığımızdan çok daha karmaşık bir sosyal yapıya sahip olduğunu gösteriyor.

Devlerin sonu: Adalarda küçülüp Hobbit'e dönüştüler

Homo erectus'un hikayesi anakarada sona ererken, adalarda tuhaf bir evrimsel sürece girdi. Endonezya'nın Flores adasında izole kalan Erectus grupları, sınırlı kaynaklar nedeniyle binlerce yıl içinde küçüldü ve sadece 1 metre boyundaki Homo floresiensis'e (Hobbitler) dönüştü. Bu "cüce insanlar", Erectus'un ne kadar uyumlu ve inatçı bir tür olduğunun, 50 bin yıl öncesine kadar hayatta kalarak modern insanla aynı zaman dilimini paylaştığının kanıtıdır.