Tarih, resmi kayıtlara girmeyen ancak toplum hafızasında nesiller boyu yaşayan efsanelerle doludur. Bunların belki de en ünlüsü, "Papa Joan" hikâyesidir. Kadınların kamusal alandan tamamen dışlandığı bir dönemde, bir kadının en yüksek dini makama ulaşmasını anlatan bu anlatı, yalnızca skandal değil; aynı zamanda otorite, bilgi ve cinsiyet üzerine güçlü bir tartışma yarattı.
Peki, Papa Joan gerçekten var mıydı, yoksa bu hikâye yüzyıllar boyunca anlatılan ustaca kurgulanmış bir mit miydi?
Erkek kılığı, gizli bir kimlik ve yasaklı bilgi
Papa Joan efsanesinin merkezinde, olağanüstü zekâsı ve entelektüel birikimiyle öne çıkan bir kadın figürü yer alıyor. Anlatılara göre Johanna ya da Ioannes Anglicus adıyla bilinen bu kişi, kadınların eğitim almasının neredeyse imkânsız olduğu bir dönemde, bilgiye ulaşabilmek için erkek kimliğine büründü.
Latince, felsefe ve teoloji alanındaki yetkinliği sayesinde Kilise hiyerarşisinde hızla yükseldiği iddia edilen Joan’ın, Roma’ya kadar uzanan bu yolculukta hiçbir şüphe uyandırmadığı anlatılıyor. Hikâyeye göre bu yükseliş, yalnızca bireysel bir başarı değil; aynı zamanda kadınların kamusal alandan dışlandığı bir dönemin sert bir eleştirisi niteliğini taşıyor.
Papalık makamına uzanan yol
Efsanenin en çarpıcı bölümü, Joan’ın Papa seçildiği iddiası. Bazı kaynaklarda John VIII, bazı anlatılarda ise John VII adıyla papalık makamına oturduğu ileri sürülüyor. Saltanat süresi genellikle iki yıl civarında veriliyor ve bu dönem, Papa IV. Leo’nun ölümünden sonra yaşanan kısa geçiş aralığına yerleştiriliyor.
Bu detay, efsanenin tarihsel bir boşluktan faydalanarak inşa edildiğini düşündürüyor. Çünkü Orta Çağ kroniklerinde küçük kronolojik belirsizlikler, zamanla büyük anlatılara dönüşebiliyordu.
Bir alay, bir doğum ve büyük ifşa
Papa Joan efsanesini asıl unutulmaz kılan sahne ise ifşa anı. Anlatılara göre Joan, Papalık alayı sırasında Roma sokaklarında ilerlerken aniden doğum yapar. Bu olayla birlikte kimliği ortaya çıkar.
Hikâyenin devamı oldukça serttir. Bazı versiyonlarda Joan ve çocuğu kalabalık tarafından taşlanarak öldürülür; bazı anlatılar ise Joan’ın Roma sokaklarında sürüklendiğini iddia eder. Bu şiddetli sahneler, hikâyenin yalnızca bir olay aktarımı değil, aynı zamanda ahlaki ve politik bir mesaj taşıdığını gösterir.
Gerçekten bir kadın Papa olmuş olabilir mi?
Modern tarihçilik bu noktada netleşiyor. 9. yüzyıla ait çağdaş belgeler, Papa Joan’ın varlığını doğrulamıyor. Liber Pontificalis başta olmak üzere dönemin kayıtları, IV. Leo ile III. Benedictus arasındaki geçişin kesintisiz olduğunu ortaya koyuyor.
Ayrıca bu döneme ait Papalık sikkeleri ve resmi belgeler, iki yıllık bir “gizli papalık” ihtimalini neredeyse imkânsız kılıyor. Tarihçiler, Joan efsanesinin olaylardan yaklaşık 400 yıl sonra ortaya çıktığına dikkat çekiyor.
Efsanenin asıl doğduğu yer: 13. yüzyıl
Araştırmalar, Papa Joan anlatısının ilk kez 13. yüzyılda yazılı kaynaklara girdiğini gösteriyor. Jean de Mailly ve Martinus Polonus gibi Dominiken kronikçiler, bu hikâyeyi eserlerine dahil ederek yayılmasını sağladı.
Özellikle Martinus Polonus’un kroniği, Avrupa genelinde büyük etki yarattı. Yüzlerce el yazmasıyla çoğaltılan bu eser sayesinde Papa Joan, uzun süre tarihsel bir gerçek olarak kabul edildi.
Delikli sandalyeler ve “cinsiyet kontrolü” iddiası
Efsaneyle ilişkilendirilen en ilginç detaylardan biri de Papalık makamında cinsiyet kontrolü yapıldığı iddiası. Rivayete göre Kilise, bir daha kadın Papa seçilmemesi için yeni Papaları delikli bir sandalyede kontrol etmeye başladı.
Gerçekte ise bu sandalyelerin varlığı kabul edilse de, işlevlerinin tamamen sembolik olduğu biliniyor. Tarihçiler, bu ritüelin Papa’ya tevazu ve faniliği hatırlatmak amacı taşıdığını vurguluyor. Cinsiyet kontrolü anlatısı ise, efsanenin kurumsal ritüelleri açıklamak için sonradan eklenmiş bir yorum olarak değerlendiriliyor.
Modern dönemde yeniden alevlenen tartışma
2018 yılında bazı araştırmacılar, Papa Joan’ın varlığını kanıtladıklarını öne sürerek tartışmayı yeniden gündeme taşıdı. Papalık sikkeleri üzerindeki monogram farklılıklarını temel alan bu tezler, akademik çevrelerde ilgi uyandırsa da geniş kabul görmedi.
Uzmanlara göre bu tür iddialar, yazılı ve kronolojik kanıtların ağırlığı karşısında zayıf kalıyor.
Bir efsaneden daha fazlası
Papa Joan, tarihsel bir kişilik olmaktan çok, bir sembol olarak yaşamaya devam ediyor. Reformasyon döneminde Papalık karşıtı propagandanın merkezinde yer alan bu figür, modern çağda ise kadınların bilgiye ve iktidara erişim mücadelesinin alegorik bir temsilcisi olarak yorumlanıyor.
Bugün Papa Joan efsanesi, “gerçek miydi?” sorusundan ziyade şu soruyla anlam kazanıyor: Böyle bir hikâye neden yüzyıllar boyunca anlatılmaya devam etti?
Gerçek olmasa bile etkisi gerçek
Tarihçiler büyük ölçüde hemfikir: Papa Joan büyük ihtimalle hiç var olmadı. Ancak onun hikâyesi, kurumsal otoriteye duyulan güvensizliği, bilginin cinsiyetlendirilmesini ve tarih yazımının nasıl şekillendiğini gözler önüne seriyor. Papa Joan, tarihten silinmiş bir kadın değil; tarihin anlatmak istediği bir uyarı olarak yaşamayı sürdürüyor.









