Roma İmparatorluğu, mühendislik harikası su kemerleriyle şehre temiz su taşırken, aynı titizliği ağız sağlığı için de gösteriyordu. Ancak bir farkla: Su, sadece vücut temizliği içindi; dişler ise "beyaz altın" denilen idrarla parlatılıyordu. Bu durum sadece mide bulandırıcı bir gelenek değil, Roma ekonomisinin, hukukunun ve tıp bilgisinin tam merkezinde yer alan devasa bir endüstriydi.
Bilimsel ama tiksindirici
Romalıların bu yöntemi seçmesinin ardında tesadüf değil, ampirik bir gözlem yatıyordu. İdrar, dışarıda bekletildiğinde içeriğindeki üre parçalanarak amonyağa dönüşür. Amonyak, asidik olmayan bazik bir bileşiktir ve proteinleri, yağları, dolayısıyla diş üzerindeki plakları çözme konusunda inanılmaz derecede etkilidir.
Romalılar sabah kalktıklarında, özel kaplarda "dinlendirilmiş" (ve böylece amonyak oranı artmış) idrarla gargara yapıyorlardı. Amonyak sadece dişleri beyazlatmakla kalmıyor, aynı zamanda ağız içindeki pH dengesini değiştirerek çürüğe yol açan asitleri nötralize ediyordu. Bugün modern diş macunlarının pek çoğunda amonyak türevlerinin bulunması, Romalıların bu "tiksindirici" yönteminin bilimsel olarak ne kadar ileri olduğunu kanıtlıyor.

Portekiz'den ithal ediyorlardı
Her idrar Roma elitleri için aynı değerde değildi. Dönemin tıp ve kozmetik anlayışına göre, en kaliteli, en "sert" ve en etkili idrar İber Yarımadası’ndan, yani bugünkü Portekiz (Lusitania) bölgesinden geliyordu. Portekizlilerin beslenme alışkanlıklarının idrarı daha konsantre ve amonyak açısından daha zengin kıldığına inanılıyordu.
Bu durum, Akdeniz genelinde devasa bir lojistik ağ doğurdu. Ağzı mühürlenmiş özel amforalarla Portekiz'den Roma'ya gemilerle "lüks idrar" taşınıyordu. Bu madde o kadar pahalıydı ki, sadece senatörler ve varlıklı tüccarlar bu ithal "macunu" kullanabiliyordu. Fakir halk ise sokak köşelerine yerleştirilen ve "fullonica" (çamaşırhane) sahipleri tarafından toplanan halka açık kaplardaki yerel üretimle yetinmek zorundaydı.
İlk idrar vergisinin hikayesi
İdrar ticareti o kadar kârlı bir hale geldi ki, İmparator Nero ve daha sonra Vespasian, sokaklardaki genel tuvaletlerden idrar toplayan işletmecilere ağır bir vergi (Vectigal Urinae) yükledi. İmparator Vespasian'ın oğlu Titus, babasını "insan atığından vergi alıyor" diyerek eleştirdiğinde, Vespasian tarihe geçen o dersi verdi. Oğlunun burnuna vergiden gelen altın parayı yaklaştırarak sordu: "Kokuyor mu?"
Titus "Hayır" dediğinde, Vespasian meşhur cevabını verdi: "Pecunia non olet" (Para kokmaz). Bu söz, bugün bile ekonomi dünyasında paranın kaynağının değil, miktarının önemli olduğunu vurgulamak için kullanılır. Roma'da idrar, hem bir diş macunu hem de devlet hazinesini dolduran stratejik bir ham maddeydi.







