Tarih boyunca insanoğlu zenginliğini göstermek için altın, elmas veya ipek kullandı. Ancak Viktorya dönemi İngiltere'sinde (1837-1901) statünün zirvesi, dikenli kabuğu ve egzotik kokusuyla "Ananas"tı.
Kristof Kolomb'un Avrupa'ya tanıttığı bu tropik meyve, İngiltere'nin soğuk ikliminde yetiştirilmesi neredeyse imkansız olduğu için nadirliğin ve lüksün sembolü haline geldi. Bir davette masanın ortasında duran ananas, ev sahibinin "Benim sınırım yok" deme şekliydi. Ancak bu tutku, tarihin en garip ticari sektörlerinden birini doğurdu: İkinci el meyve kiralama pazarı!

Bir ananasın bedeli: Bugünkü parayla 8000 Dolar
O dönemde bir ananası İngiltere'ye getirmek veya orada yetiştirmek, inanılmaz bir mühendislik ve servet gerektiriyordu. "Pineries" adı verilen özel sıcak hava seraları inşa ediliyor, bu seraların sıcak kalması için tonlarca kömür yakılıyor ve bahçıvanlar bitkilerin başında nöbet tutuyordu. Bir ananasın olgunlaşması yıllar alabiliyordu.
Tarihçilerin hesaplamalarına göre, tüm bu masraflar alt alta toplandığında tek bir ananasın maliyeti bugünün parasıyla yaklaşık 8.000 Dolar (yaklaşık 270.000 TL) ediyordu. Bu fiyat, onu yenilecek bir gıda olmaktan çıkarıp, sadece seyredilecek bir arzu nesnesine dönüştürdü.

Yemesi yasak, havası paha biçilemez
Ananas sahibi olmak bu kadar pahalı olunca, orta halli aristokratlar ve zengin görünmek isteyenler için "kiralama" dönemi başladı. Lüks meyve dükkanları ve fırınlar, ellerindeki ananasları akşam yemekleri veya balolar için saati belli bir ücret karşılığında kiralamaya başladı.
Kiralayan kişi, meyveyi kolunun altına sıkıştırıp partiye gidiyor, davet boyunca elinde bir çanta gibi taşıyarak "Bende bu meyveyi alacak para var" imajı çiziyordu. Ancak kural basitti: Asla yenmeyecek! Gece bittiğinde meyve, hasar görmemiş şekilde dükkana iade ediliyor ve ertesi gün başka bir müşteriye kiralanıyordu.

Ananas zenginlik simgesiydi
Ananas, dönemin sosyal hiyerarşisinde o kadar önemliydi ki, bir misafirlikte ananasın yenip yenmediği ev sahibinin gücünü belirliyordu. Eğer ananas sadece masanın ortasında dekor olarak duruyorsa, misafirler onun büyük ihtimalle "kiralık" olduğunu anlıyordu.
Ancak ev sahibi bıçağı alıp o servet değerindeki meyveyi keser ve misafirlerine ikram ederse, bu "Benim paraya ihtiyacım yok" demekti. Çoğu zaman en zengin aileler bile ananası yemek yerine, o çürüyüp kokana kadar haftalarca büfelerinde sergilemeyi tercih ediyorlardı.





