Lahey’deki Mauritshuis Müzesi'nin en değerli parçası olan "İnci Küpeli Kız", dudakları hafif aralık, omzunun üzerinden attığı kaçamak bakışla yüzyıllardır izleyicisini hipnotize ediyor. Scarlett Johansson'ın başrolünü oynadığı filmle birlikte popüler kültürde "yasak aşkın meyvesi" olarak kodlanan bu tablo, aslında ardında çok daha teknik ve dramatik bir yoksulluk hikayesi saklıyor. Sanat tarihçilerinin ve gemologların son yıllarda yaptığı detaylı incelemeler, tablonun ismini aldığı o meşhur küpenin, fiziksel dünyada var olamayacak bir "yalan" olduğunu kanıtladı.
Ressamın o küpeyi alacak parası yoktu
Tablonun odak noktası olan o devasa, damla şeklindeki parlak nesne, 17. yüzyıl Hollanda'sı için ulaşılmaz bir servet değerindeydi. Uzmanlara göre, doğal yollarla oluşmuş bu boyutta kusursuz bir inci, o dönemde ancak kraliyet hazinelerinde bulunabilirdi. Oysa hayatı boyunca borç batağında yüzen, hatta fırıncıya olan ekmek borcunu bile tablolarla ödemeye çalışan ressam Vermeer'in böyle bir mücevheri satın alması, hatta modeline takması için ödünç bulması bile imkansızdı.
2014 yılında yapılan X-ray ve pigment analizleri ise bu durumu kesinleştirdi: Vermeer, küpeyi resmederken "inci rengi" kullanmamıştı, hatta küpenin asılacağı bir kanca bile çizmemişti. O parıltı, muhtemelen ressamın atölyesinde bulunan cilalanmış bir teneke parçası, gümüş bir top ya da Venedik işi boyalı bir camdı. Vermeer, sadece iki fırça darbesiyle beyaz boyayı tuvale sürmüş ve gerisini insan gözünün "tamamlamasına" bırakmıştı. Yani yüzyıllardır hayranlıkla bakılan o "inci", aslında ışığın ve boyanın ustaca bir oyunundan ibaretti.
Hizmetçi değil, bir hayal ürünü
İzleyicilerin aklındaki "Bu kız kim?" sorusu da benzer bir yanılgıyla cevaplanıyor. Tablo, sanılanın aksine belirli bir kişinin portresi değil, Hollanda sanatında "Tronie" olarak adlandırılan kurgusal bir karakter çalışmasıydı. Vermeer, gerçek bir kadını resmetmek yerine, egzotik kıyafetler ve abartılı yüz ifadeleriyle donatılmış ideal bir figür yaratmayı amaçlamıştı.
Kızın başındaki mavi ve sarı renkli türban, o dönem Hollandalı kızların sokakta giyeceği bir kıyafet değildi; tamamen ressamın oryantalist bir hava katmak için kullandığı tiyatro kostümüydü. Eğer Vermeer bir model kullandıysa bile, bu kişinin filmdeki gibi bir hizmetçi değil, ressamın o tarihte 12-13 yaşlarında olan kızı Maria olduğu, sanat tarihçileri tarafından en güçlü ihtimal olarak kabul ediliyor.
Kaşları ve kirpikleri neden yok?
Tablodaki kızın yüzündeki o "dünyevi olmayan", zamanın ötesindeki ifadesinin sırrı ise ressamın kullandığı tekniklerde gizli. Dikkatli bakıldığında kızın kaşlarının olmadığı veya çok silik olduğu, kirpiklerinin ise hiç çizilmediği görülüyor. Bu durum bir hata değil, bilinçli bir tercihti. Vermeer'in, modern fotoğraf makinesinin atası olan "Camera Obscura" cihazından faydalandığı düşünülüyor.
Bu cihaz görüntüyü yansıtırken detayları yumuşatıyor ve hafifçe flu hale getiriyordu. Ressam da bu etkiyi tuvale taşıyarak kızın yüz hatlarını keskin çizgilerle değil, yumuşak ışık ve gölge geçişleriyle oluşturdu. Böylece ortaya, belirli bir zamana veya mekana ait olmayan, baktıkça kaybolan o meşhur siluet çıktı. Vermeer; tenekeyi inciye, kendi kızını egzotik bir güzele, boyayı ise ışığa dönüştürerek sanat tarihinin en büyük illüzyonuna imza atmış oldu.








