Yönetmen Rian Johnson’ın, dedektif Benoit Blanc karakterini canlandıran Daniel Craig ile üçüncü kez bir araya geldiği “Wake Up Dead Man: A Knives Out Mystery”, Netflix’te izleyiciyle buluştu. Film, klasik ‘kilitli oda’ gizemi formatını, güncel toplumsal ve dini tartışmalarla harmanlayarak sunuyor. Peki, eleştirmenler bu yeni Blanc macerası hakkında ne düşünüyor? İşte, filmin konusu ve aldığı yorumlara dair detaylar…
Bir kilisede işlenen imkansız cinayet
Film, New York’un kırsal bir bölgesindeki küçük bir Katolik kilisesine tayin edilen genç rahip Father Jud’u (Josh O’Connor) merkezine alıyor. Jud, geçmişinde boks yapmış, öfke ve suçluluk duygularıyla mücadele eden, buna rağmen inancını ve insanlara olan sorumluluğunu kaybetmemeye çalışan bir din adamı. Görev yaptığı kilise ise sert söylemleriyle tanınan, cemaat üzerinde baskın bir otorite kurmuş Monsenyör Wicks (Josh Brolin) tarafından yönetiliyor.

Cemaat; kilisenin idaresini elinde tutan Martha Delacroix (Glenn Close), kilisenin avukatı Vera Draven (Kerry Washington) ve sosyal medyada aşırı sağ söylemleriyle öne çıkan oğlu Cy (Daryl McCormack), kadın düşmanı bir doktor (Jeremy Renner), “anti-woke” kimliğiyle bilinen bir yazar (Andrew Scott) ve mucize umuduyla yaşayan genç engelli Simone Vivane (Cailee Spaeny) gibi birbirinden farklı ve çatışmalı karakterlerden oluşuyor.
Bir pazar ayini sırasında Monsenyör Wicks, sunağın yanındaki taş bir bölmede bıçaklanarak öldürülür. Cinayet, mekânın yapısı gereği neredeyse imkânsız görünür: Tek girişli, kapalı bir alanda, herkesin gözü önünde işlenmiştir. Olay yerinde ilk bulunan kişi Father Jud olduğu için şüpheler onun üzerinde yoğunlaşır. Gizem, ünlü dedektif Benoit Blanc’ın (Daniel Craig) olaya dahil olmasıyla derinleşir.
Sadece bir cinayet değil: Din, otorite ve hakikat sorgulaması
Eleştirmenlere göre filmin asıl gücü, klasik “katil kim?” sorusunun ötesine geçmesi. “Wake Up Dead Man”, polisiyenin doğası gereği politik olduğunu vurgulayarak, hakikatin nasıl çarpıtılabileceğini ve dini söylemlerin nasıl bir otorite aracına dönüştürülebileceğini gösteriyor.
Monsenyör Wicks karakteri üzerinden demagoji, yabancı düşmanlığı ve toksik otorite eleştirilirken, Father Jud’un içsel yolculuğu, inancın güçle değil, insani bağlarla anlam kazandığını işaret ediyor. Benoit Blanc ise sadece bir dedektif değil, ezilenlerin ve susturulanların sesini duyuran bir figür olarak konumlanıyor.
Eleştirmenler ne dedi?
Genel eleştiriler, filmin “Knives Out” (Bıçaklar Çekildi) ve “Glass Onion” (Bıçaklar Çekildi: Gizemli Bir Serüven) kadar eğlence odaklı olmadığı, daha karanlık, politik ve felsefi bir tona sahip olduğu yönünde. Birçok eleştirmen, Rian Johnson’ın klasik polisiye formülünü (karmaşık karakterler, beklenmedik dönüşler, mizah) korurken, bu kez inanç, hakikat ve toplumsal sorumluluk gibi daha ağır temalarla yüzleştiğini vurguluyor.
Film, Altın Çağ polisiyelerine (özellikle John Dickson Carr’a) yaptığı saygı duruşuyla da takdir topluyor. Sonuç olarak, “Wake Up Dead Man” sadece zekice kurgulanmış bir gizem değil, aynı zamanda günümüzün çatışmalı dünyasına dair güçlü yorumlar getiren, serinin en olgun ve düşündürücü filmi olarak öne çıkıyor.







