Türk resim sanatının en çok konuşulan, en çok yorumlanan ve en pahalı eserlerinden biri olan “Kaplumbağa Terbiyecisi”, yalnızca estetik değeriyle değil, taşıdığı sembollerle de kolektif hafızada özel bir yer tutuyor. Osman Hamdi Bey’in 1906 ve 1907 yıllarında iki farklı versiyonunu ürettiği bu tablo, Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme sancılarını, Doğu ile Batı arasında sıkışmış bir entelektüelin ruh hâlini ve değişime direnen bir toplumu çarpıcı bir metaforla resmediyor.
İlk bakışta sade bir sahne gibi görünen eser; kırmızı kaftanlı yaşlı bir adam, yerde ağır ağır ilerleyen kaplumbağalar ve sessiz bir mekândan ibaret. Ancak tabloya yaklaştıkça bu sessizliğin ardında güçlü bir tarihsel ve felsefi anlatı olduğu fark ediliyor.
Osman Hamdi Bey kimdir?
1842 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Osman Hamdi Bey, Osmanlı’nın son döneminde yetişmiş en çok yönlü isimlerden biri olarak kabul ediliyor. Sadrazam İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu olması ona devletin en üst kademelerine erişim sağlarken, Paris’te aldığı sanat eğitimi Batı resim geleneğiyle doğrudan temas kurmasına imkân tanıdı.
Jean-Léon Gérôme ve Gustave Boulanger gibi dönemin önde gelen akademik ressamlarının atölyelerinde yetişen Osman Hamdi, teknik anlamda Batılı resim disiplinini kusursuz biçimde öğrenirken, içerik açısından Doğu’yu “egzotik bir nesne” olarak sunan oryantalist bakışa mesafeli durdu. Aksine, Osmanlı kültürünü içeriden, onurlu ve bilinçli bir şekilde resmetmeyi tercih etti. Bu yaklaşım, sanat tarihinde onu “karşı-oryantalist” bir konuma yerleştirdi.
Ancak Osman Hamdi Bey yalnızca bir ressam değildi. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin kurucusu, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) öncüsü ve Osmanlı’daki arkeolojik mirası koruma altına alan isimdi. Bu yoğun sorumluluklar, onun sanatındaki yorgunluk ve sabır temasını daha da anlamlı kılıyor.

Tablodaki figür aslında bir otoportre
“Kaplumbağa Terbiyecisi”ndeki kırmızı kaftanlı figürün yüzü dikkatle incelendiğinde, Osman Hamdi Bey’in kendisini model aldığı açıkça görülüyor. Bu yönüyle tablo, yalnızca toplumsal bir eleştiri değil, aynı zamanda kişisel bir itiraf niteliği taşıyor.
Figürün dervişi andıran kıyafeti, elindeki ney ve sırtındaki nakkare; tasavvufi bir çağrışım yaratıyor. Ancak bu mistik görüntünün ardında modern bir Osmanlı aydını var. Değişimi sabırla bekleyen, toplumunu dönüştürmeye çalışan ama karşılığında ağır bir yalnızlık yaşayan bir entelektüel.
Kaplumbağalar neyi simgeliyor?
Tablonun merkezindeki kaplumbağalar, yıllardır farklı şekillerde yorumlanıyor. En yaygın okuma biçimine göre kaplumbağalar; yavaş ilerleyen, değişime direnen Osmanlı bürokrasisini ya da geniş halk kitlelerini temsil ediyor. Terbiyecinin onları ney sesiyle eğitmeye çalışması ise sanat, kültür ve sabır yoluyla toplumu dönüştürme çabasını simgeliyor.
Kaplumbağaların yerdeki yeşil yapraklara odaklanması da tesadüf değil. Bu detay, toplumun idealler yerine gündelik çıkarlarla meşgul olduğu yönündeki eleştiriyi güçlendiriyor.
Bazı sanat tarihçileri ise tabloda Lale Devri’ne gönderme yapıldığı görüşünde. O dönemde kaplumbağaların sırtına mumlar bağlanarak bahçelerde dolaştırıldığı biliniyor. Osman Hamdi Bey’in bu geleneği hatırlatırken, eğlence çağının sona erdiğini ve geriye yalnızca yorgun bir gerçeklik kaldığını ima ettiği düşünülüyor.

Tablodaki mekân Bursa Yeşil Camii’nden izler taşıyor
Tabloda tasvir edilen mekân, Bursa’daki Yeşil Cami’nin üst katındaki Hünkâr Mahfili’nden esinlenilerek kurgulanmış. Osman Hamdi Bey, bu mekânı birebir belge titizliğiyle resmederken, dökülmüş sıvalar ve yıpranmış duvarlarla zamanın geçiciliğini vurguluyor.
Pencere üzerindeki Arapça yazı ise tabloya metafizik bir boyut kazandırıyor:
“Kalplerin şifası, Sevgili’ye kavuşmaktır.”
Bu ifade, terbiyecinin çabasını yalnızca dünyevi bir reform olarak değil, aynı zamanda ruhsal bir arınma süreci olarak okumaya imkân tanıyor.
1907 tarihli ikinci versiyonda pencere kenarına eklenen su testisi de bu yorumu destekliyor. Tasavvufta testi, insan kalbini ve ilahi aşkla dolmayı simgeliyor.
İki versiyon, iki anlatı
Osman Hamdi Bey, “Kaplumbağa Terbiyecisi” temasını bir yıl arayla iki kez ele aldı. 1906 tarihli ilk versiyon bugün Pera Müzesi’nde, 1907 tarihli ikinci versiyon ise Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nde sergileniyor.
İkinci versiyonda kaplumbağa sayısının artması, mekânsal detayların zenginleşmesi ve eserin özel bir ithafla sunulması; sanatçının bu temayı zihninde olgunlaştırdığını düşündürüyor.








