Karanlık ve ıssız yerlerde, Türk kültürünün kolektif hafızasından yükselen bir figür var: Gulyabani. Anadolu’nun sözlü tarihinde “ıssızlığın ruhu” olarak bilinen bu varlık, doğa karşısındaki acizliği ve yaban ile medeniyet arasındaki ince çizgiyi simgeliyor.
Arapça “Gul” (yok eden) ve Farsça “Biyaban” (ıssız yer) kelimelerinden türetilen Gulyabani, yüzyıllardır halk hikâyelerinde tekinsizliğin ete kemiğe bürünmüş hali olarak yer alıyor.
Ters ayaklar ve leş kokusu
Efsanelerde Gulyabani, heybetli boyu ve tüm vücudunu saran sarı-kırmızı tüyleriyle tasvir edilir. En dikkat çekici özelliği ise ayaklarının ters olmasıdır; bu fiziksel detay onun bu dünyaya ait olmadığını ve izinin sürülemeyeceğini simgeler. Yanına yaklaşanlara yaydığı çürümüş toprak ve leş kokusu, onun ölümle olan kadim bağının bir kanıtı olarak kabul edilir. Gündüzleri sırra kadem basan bu devasa gölge, gece olduğunda harabeler ve mezarlıklar gibi terk edilmiş alanlarda hakimiyet kurar.
Gulyabani ile güreşmek
Halk anlatılarında Gulyabani, sadece pasif bir korku unsuru değildir; o, karşılaştığı insanlarla etkileşime giren, onları şaşırtan ve hatta güreşe davet eden bir figürdür. Bu karşılaşmalar aslında birer cesaret ve soğukkanlılık sınavıdır. Anlatılara göre, korkusuna yenik düşen yolcular Gulyabani karşısında güçsüz kalırken; ona karşı dik duran ve cesaret gösterenler bu tekinsiz randevudan zarar görmeden kurtulmayı başarır.
Gulyabani'den korunma yolları
Halk, bu kadim varlığın gazabından korunmak için yüzyıllardır psikolojik ve kültürel refleksler geliştirmiştir. Demir ve metal eşyalar taşımanın Gulyabani’yi uzak tuttuğuna inanılması, demirin Türk mitolojisindeki koruyucu gücüne işaret eder. Ayrıca çeşitli dualar, muskalar ve her şeyden önemlisi "yürekli olmak", bilinmeyene karşı geliştirilen en yaygın savunma mekanizmaları olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Hüseyin Rahmi'den Yeşilçam'a kültürel dönüşüm
Gulyabani, sözlü kültürden yazılı edebiyata geçtiğinde karakter değiştirmiştir. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın 1913 tarihli "Gulyabani" romanı, bu figürü batıl inançları eleştiren bir mizah unsuru olarak ele almıştır. Yeşilçam sinemasında ise hafızalara kazınan grotesk ve komik bir karaktere dönüşen Gulyabani, bugün dijital oyunlarda ve modern edebiyatta daha nostaljik, yalnız ve hüzünlü bir "yaban ruhu" olarak karşımıza çıkmaya devam ediyor.







