Süleyman Aktaş, 1950’de dünyaya geldi. Kimi kaynaklar onun Denizli’nin Bozkurt ilçesine bağlı Çambaşı köyünde doğduğunu söyler, kimileriyse Manisa’da… Evliydi. İki ya da üç çocuğu vardı. Ailesiyle birlikte mütevazı bir köy hayatı yaşıyordu. Ne fazla dikkat çekerdi ne de arkasından konuşulurdu. Her şey oldukça sıradandı.

Ta ki o gün gelene kadar...

Türkiye Elektrik Kurumu’nda çalıştığı sırada 31.500 voltluk yüksek gerilim hattına kapıldı. Ölümcül bir kazaydı. Ama o hayatta kaldı. Vücudu zamanla toparlandı, ama aklı bir daha hiç eskisi gibi olmadı. Kazadan sonra içine kapandı. Daha az konuşur oldu. Gözlerinin derinliği değişti, bakışları sanki başka bir dünyaya açılır gibiydi.

İlk Cinayetini 1986’da İşledi

Türkiye’nin Karanlık Yüzü “Çivici Ktil” Süleyman Aktaş

Aktaş’ın ilk kurbanı, devletin güvenliğinden sorumlu Başkomiser Nuri Keskin’di. O gün Antalya’da işlenen bu korkunç cinayet, tüm dikkatleri üzerine çekti ve Aktaş’ı doğrudan adaletin soğuk kapılarına götürdü. Mahkeme, uzun süren incelemelerin ardından onun paranoid şizofren teşhisi aldığını ve cezai ehliyeti bulunmadığını resmen tescilledi.

Böylece Aktaş, Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin soğuk, sessiz duvarları arasında hapsoldu. Burada tam 4 buçuk yıl boyunca tedavi gördü; doktorlar onu iyileştirmek için ellerinden geleni yaptı, ama içinde büyüyen karanlık, hiçbir zaman tam anlamıyla sönmedi.

Hastaneden çıkış günü geldiğinde, dışarıya adım attı ama yanında sadece özgürlüğü değil, çok daha tehlikeli, uğursuz bir karanlık planı da taşıyordu.

1994: Çambaşı Katliamı

Türkiye’nin Karanlık Yüzü “Çivici Ktil” Süleyman Aktaş (1)

Tam sekiz yıl boyunca sessiz kalan Süleyman Aktaş, 1994 yılında ansızın tekrar ortaya çıktı. Ancak bu kez hedefi, kendi köyündeki komşuları olmuştu. İlk kurbanları, yaşlı çift Ayşe (65) ve İsmail Güneş (66) oldu. Çift, evlerinde hareketsiz bulununca önce zehirlenme şüphesiyle araştırıldı. Fakat kısa sürede gerçek ortaya çıktı: Aktaş, ifadesinde önce onları boğduğunu, ardından eline aldığı çekiçle başlarına acımasızca çivi çaktığını itiraf etti.

Bu vahşet, köyü derinden sarstı. Korku yayılırken, kısa bir süre sonra benzer bir cinayet daha işlendi. Bu kez Ramazan (78) ve Rukiye Kocatepe (77) çifti aynı korkunç yöntemle öldürülmüştü. Katilin elinden kurtulmayı başaran komşuları Yıldırım Kılıç ise ağır yaralıydı. Kafasında üç çivi olmasına rağmen hayatta kalmayı başardı. Ve gördüğünü anlattı:
“Süleyman yaptı.”

“Çivi Görünce Dayanamıyorum”

Türkiye’nin Karanlık Yüzü “Çivici Ktil” Süleyman Aktaş (2)

Gözaltına alındığında Süleyman Aktaş’ın ifadeleri şaşırtıcı derecede soğukkanlıydı. "Çivi görünce dayanamıyorum. İnsanların kafasına çivi çakmak istiyorum," diye açıkça itiraf etti. Bu sözler, onun içindeki sapkın arzusunun ne kadar derin ve kontrol edilemez olduğunu gösteriyordu.

Ancak ifadesinin devamında aniden fikrini değiştirdi. Suçlamayı ailesine yöneltti; eşi ve çocuklarının kendisini suça ittiğini, psikolojik olarak baskı uyguladıklarını iddia etti. Bu durum, onun zihnindeki karmaşanın ve gerçeklikle bağının ne kadar kopuk olduğunu ortaya koyuyordu.

Yargılama sürecinde Aktaş, bir kez daha psikiyatristler tarafından detaylı şekilde değerlendirildi. Uzun ve titiz incelemeler sonucunda teşhis tekrar paranoid şizofreni olarak kondu. Hastalığın getirdiği sanrılar ve gerçeklikten kopukluk nedeniyle, mahkeme onun cezai ehliyetinin bulunmadığına hükmetti. Böylece Aktaş, suçlarını tam anlamıyla yargılanmadan, tedavi edilmek üzere hastaneye gönderildi.

Hapis Değil, Klinik

Türkiye’nin Karanlık Yüzü “Çivici Ktil” Süleyman Aktaş (3)

Cinayetlerden dolayı hiçbir zaman hapis cezası almadı. Onun gerçek adresi cezaevi değil, Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi oldu. Kapalı bölümde, hücre tipi bir odada tutuldu. Gri duvarların arasında bazen kontrolünü kaybedip saldırganlaşırken, bazen de saatlerce sessizliğe gömülüyordu.

Bir keresinde, aynı koğuşta kalan çocuk katili Ömer Yılmaz’ı başına taşla vurarak ağır yaraladı. Başka bir defasında ise pencere demirlerini kesip kaçmaya çalıştı. Bu kaçış girişimi köyde büyük bir paniğe yol açtı. Korku öylesine büyüdü ki, Çambaşı’nın nüfusu sadece birkaç saat içinde 1500’den 600’e kadar düştü.

Hastanede ve Cezaevinde Verdiği Röportajlar

Süleyman Aktaş, Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ndeki yılları boyunca zaman zaman medyaya yansımıştı. 2007 yılında ünlü gazeteci Savaş Ay’ın ATV’deki A Takımı programına katılarak sıra dışı bir röportaj vermişti. Ay’ın “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna Aktaş, beklenmedik şekilde “bütçe açığı, ödemeler dengesi, IMF” gibi ekonomik terimlerle yanıt vermiş, izleyicileri şaşırtmıştı. Hatta programda hastane koridorlarında halk oyunları oynadığı da görülmüştü.

Bir başka röportajında ise Aktaş, içinde hâlâ cinayet işleme dürtüsünün bulunduğunu, “Çivi görünce dayanamıyorum” diyerek karanlık saplantısının devam ettiğini açıkça itiraf etmişti.

Bu röportajlar ve görüntüler, onun karmaşık ruh halini ve hastanede geçirdiği uzun yılların etkisini gözler önüne sermişti. Medyada sıkça yer alan bu görüntüler, “Çivici Katil” efsanesinin bir parçası haline gelmiş, toplumda hem korku hem de merak uyandırmıştı.