Kedilerin ölümden döndüğü izlenimi yaratan hayatta kalma becerileri, yüzyıllardır insan hayal gücünü besliyor. Kültürler arasında farklı sayılarla anılsa da “çoklu yaşam” fikri neredeyse evrensel.
Peki kedilerin dokuz canlı olduğu inancı nereden geliyor ve bilim bu efsaneye ne diyor?
Efsanenin kökeni Antik Mısır’a dayanıyor
Kedilerin kutsal kabul edildiği Antik Mısır’da “dokuz” sayısı ilahi bir anlam taşıyordu. Güneş tanrısı Atum-Ra ve ondan türeyen dokuz tanrılık Ennead, evrenin bütünlüğünü temsil ediyordu. Mitolojik anlatılarda Atum-Ra’nın kedi formuna bürünmesi, kediyi dokuz ilahi gücün taşıyıcısı haline getirdi.
Kedi başlı tanrıça Bastet’in korunma, doğurganlık ve yaşamla ilişkilendirilmesi ise kedilerin yarı-ölümsüz olarak algılanmasını pekiştirdi.
Avrupa’da kutsallık korkuya dönüştü
Orta Çağ Avrupa’sında kediye bakış kökten değişti. Cadılık inanışlarıyla birlikte kediler, şekil değiştiren cadıların “yardımcıları” olarak görülmeye başlandı. Yaygın inanışa göre bir cadı kedi formuna en fazla dokuz kez girebiliyordu.
16.yüzyılda yazılan Beware the Cat ve Shakespeare’in Romeo ve Juliet eserindeki göndermeler, “dokuz can” söylemini İngiliz kültüründe kalıcı hale getirdi.
Her kültürde sayı aynı değil
Efsane dünyanın birçok yerinde bilinse de kedilere atfedilen “can sayısı” kültürden kültüre değişiyor. İngilizce konuşulan ülkelerde kedilerin dokuz canlı olduğuna inanılırken, İspanya, İtalya ve Latin Amerika’da bu sayı yedi olarak kabul ediliyor.
Türk ve Arap kültürlerinde ise tarihsel kaynaklarda net bir sayı yer almasa da günümüzde yaygın kullanım dokuz can üzerinden şekilleniyor. Uzmanlara göre bu farklılık, toplumların bazı sayılara yüklediği kutsallık ve uğur anlamlarından kaynaklanıyor; yani efsanenin özü aynı kalsa da sembolik sayılar kültürel hafızaya göre değişiyor.
Bilim bu efsaneyi nasıl açıklıyor?
Kedilerin “ölümsüz” gibi görünmesinin ardında biyoloji yatıyor. En önemli etken, kedilerin doğuştan sahip olduğu doğrultma refleksi. Bu refleks sayesinde kedi, düşerken vücudunu çevirip ayakları üzerine inmeyi başarıyor.
Veteriner literatüründe “yüksek bina sendromu” olarak bilinen vakalar da dikkat çekici. Araştırmalara göre çok yüksekten düşen kediler, terminal hıza ulaştıktan sonra vücutlarını gevşeterek darbenin etkisini azaltabiliyor.
Esnek omurga yapısı ve serbest köprücük kemikleri de bu dayanıklılığı artırıyor.
Neden bu mite inanmak istiyoruz?
Uzmanlara göre bunun nedeni psikolojik. İnsanlar genellikle hayatta kalan kedileri görüyor, ölenleri ise fark etmiyor. Haftalarca kaybolup geri dönen ya da yüksekten düşüp yürüyerek uzaklaşan kediler, “ölümden döndü” algısını güçlendiriyor.
Bu da “dokuz can” efsanesini nesiller boyunca canlı tutuyor.
Efsane değil hayranlık
Bilimsel olarak kedilerin dokuz canı yok. Ancak evrimsel avantajlarla donatılmış tek bir canları var. Buna rağmen kediler imkânsız gibi görünen durumlardan sağ çıkmaya devam ettikçe, insan hayal gücü onlara fazladan yaşamlar atfetmeyi sürdürüyor.
“Dokuz canlı kedi” sözü, bir gerçeklikten çok insanlığın bu gizemli canlıya duyduğu hayranlığın simgesi olarak yaşamaya devam ediyor.








